Meet
Sorunu sor hemen cevaplansın.
meet teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- karşılamak
Örnek Cümle:
O dün gece onu karşılamak için söz verdi.
-She promised to meet him last night.
Örnek Cümle:
Babamı karşılamak için havaalanına gittim.
-I went to the airport to meet with my father.
- görüşmek
Örnek Cümle:
Onunla görüşmek için oraya gittim.
-I went there to meet him.
Örnek Cümle:
Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.
-I look forward to meeting you again soon.
- karşılaşmak {f}
Örnek Cümle:
Şimdi canım onunla karşılaşmak istemiyor.
-I don't feel like meeting her now.
Örnek Cümle:
Seninle burada karşılaşmak ne şans.
-How lucky to meet you here.
- buluşmak
Örnek Cümle:
Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
-Tom is eager to meet Mary again.
Örnek Cümle:
Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
-Meeting my old friend was very pleasant.
- görüşme yapmak {f}
- tanışmak
Örnek Cümle:
Bir gün gerçekten başka bir Esperantist ile tanışmak istiyorum.
-I really would like to meet another Esperantist some day...
Örnek Cümle:
Herkes seninle tanışmak istiyor.Sen ünlüsün!
-Everyone wants to meet you. You're famous!
- yarışma {i}
Örnek Cümle:
Atletik yarışma gelecek haftaya kadar ertelendi.
-The athletic meet was put off until next week.
Örnek Cümle:
Atletizm yarışması yıllık bir etkinliktir.
-The athletic meet is an annual event.
- yapmak
Örnek Cümle:
Michael geçim yapmak için zor bir süreç geçirdi.
-Michael had a hard time making ends meet.
Örnek Cümle:
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
-Tom struggled to make ends meet.
- ile karşılaşmak
- -e rastlamak
- yüz yüze gelmek
- birleşmek
- rastlaşmak
- yüzyüze gelmek
- -e rast gelmek
- karşıla
Örnek Cümle:
Her durumda, atletik karşılaşma düzenlenecek.
-Rain or shine, the athletic meet will be held.
Örnek Cümle:
Otel beklentilerini karşıladı mı?
-Did that hotel meet your expectations?
- ödemek (masraf/borç vb'ni)
- içtima etmek
- karşı karşıya gelmek
- değmek
- buluş
Örnek Cümle:
Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
-I had a chance to meet him in Paris.
Örnek Cümle:
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
-He promised to meet him at the coffee shop.
- rastlamak
Örnek Cümle:
Boston'a gelmemin nedeni, evlenmeyi umduğum kadına rastlamaktır.
-The reason I came to Boston is to meet the woman I hope to marry.
Örnek Cümle:
Sizin gibi hoş insanlara rastlamak enderdir.
-It's rare to meet nice people like you.
- rast gelmek
- dokunmak
- yerine getirmek
- tatmin etmek
- ödemek
- doyurmak
- toplanmak
- yanıtlamak
- tanış/buluş/karşıla
- karşılama
Örnek Cümle:
Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.
-In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs.
Örnek Cümle:
Beni istasyonda karşılamayı unutma.
-Do not forget to meet me at the station.
- karşılaş(mak)
- bulmak {f}
- (atletizm ve yüzme dallarında) karşılaşma, yarışma {i}
- uygun {s}
Örnek Cümle:
Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.
-In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
Örnek Cümle:
Şehir merkezinde buluşabiliriz. Bu sizin için uygun olur mu?
-We could meet downtown. Would that be convenient for you?
- (met) {f}
- karşılaşma {i}
Örnek Cümle:
Her durumda, atletik karşılaşma düzenlenecek.
-Rain or shine, the athletic meet will be held.
Örnek Cümle:
Ben, atletizm karşılaşmalarına katıldım.
-I took part in the athletic meeting.
- -e rastlamak, -e rast gelmek, ile karşılaşmak: I met Deniz by chance on my way to work. İşe giderken Deniz'e rastladım. 2 {f}
- atletizm yanşması
- münasip {s}
- uğramak {f}
- kavuşmak {f}
- başına gelmek {f}
- buluşma
Örnek Cümle:
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
-He promised to meet him at the coffee shop.
Örnek Cümle:
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
-She promised to meet him at the coffee shop.
- spor karşılaşmak
- tanış
- karşılam
- rastla
- meeting
- toplantı
Yarın burada bir toplantı yapacağız.
-We are going to have a meeting here tomorrow.
Yağmur nedeniyle toplantı iptal edildi.
-The meeting was canceled because of the rain.
- meeting
- görüşme
Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.
-I look forward to meeting you again soon.
Seninle görüşmeyi iple çekiyorum.
-I've been looking forward to meeting you, Tom.
- meeting
- miting
Tom seninle bir miting yapmak ister.
-Tom wants to have a meeting with you.
Tom mitinge katılmak için Mary'ye ihtiyaç olduğunu düşünmez.
-Tom doesn't think there is any need for Mary to attend the meeting.
- meeting
- {i} buluşma
Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
-Meg was happy about meeting Tom again.
Burada seninle buluşmayı asla hayal etmedim.
-Never did I dream of meeting you here.
- meet one's needs
- ihtiyaçlarını karşılamak
- meet a commitment
- taahhüdü yerine getirmek
- meet a demand
- bir talebi karşılamak
- meet a loss
- (Ticaret) zarara uğramak
- meet a lot of difficulties
- akla karayı seçmek
- meet a requirement
- gereksinim karşılamak
- meet a requirement
- (Kanun) lüzumunu yerine getirmek
- meet a requirement
- (Kanun) şartı karşılamak
- meet an accident
- (Kanun) kazaya uğramak
- meet by chance
- rastlaşmak
- meet by chance
- karşılaşmak
- meet by chance
- tesadüf etmek
- meet by chance
- rast gelmek
- meet due honour
- hüsnü kabul göstermek
- meet face to face
- yüzleşmek
- meet face to face
- yüzyüze görüşmek
- meet in the middle
- ortak bir noktada anlaşmak
- meet in the middle
- ortak bir noktada buluşmak
- meet market
- (Bilgisayar) tanışma merkezi
- meet now
- (Bilgisayar) şimdi toplantı yap
- meet obligation
- yükümlülük yerine getirmek
- meet on a common ground
- asgari müşterekte birleşmek
- meet on a common ground
- ortak noktada birleşmek
- meet one's match
- adamına çatmak
- meet one's need
- ihtiyacını gidermek
- meet one's need
- ihtiyaç karşılamak
- meet one's needs
- ihtiyaçlarına cevap vermek
- meet one's needs requirements
- ihtiyaçlarına cevap vermek
- meet quota
- (Ticaret) kotayı karşılamak
- meet somebody in final
- (Spor) finalde oynamak
- meet somebody in final
- (Spor) finalde karşılaşmak
- meet somebody's requirements
- gereksinimini karşılamak
- meet someone in final
- final oynamak
- meet someone on holiday
- tatilde tanışmak
- meet standards
- standartları karşılamak
- meet the audience
- izleyici ile buluşmak
- meet the audience
- izleyiciyle buluşmak
- meet the conditions
- şartları karşılamak
- meet the conditions
- şartları yerine getirmek
- meet the criteria
- kriterleri karşılamak
- meet the criteria
- kriteri karşılamak
- meet the criteria
- kriterleri yerine getirmek
- meet the deficit
- açığı kapatmak
- meet the deficit
- açık gidermek
- meet the demands
- talepleri karşılamak
- meet the expectations
- beklentileri karşılamak
- meet the expense
- masrafını karşılamak
- meet the expense
- (Ticaret) masraf karşılamak
- meet the expenses
- giderleri karşılamak
- meet the need
- ihtiyacı gidermek
- meet the need
- ihtiyaç karşılamak
- meet the needs
- ihtiyaçları karşılamak
- meet the needs
- ihtiyaçlara yanıt vermek
- meet the needs
- ihtiyaçlara cevap vermek
- meet the needs
- ihtiyaçları gidermek
- meet the requests
- istekleri karşılamak
- meet the requirement
- ihtiyacı karşılamak
- meet the same fate
- (deyim) aynı kaderi paylaşmak
- meet the standards
- standartları karşılamak
- meet the viewers
- izleyiciyle buluşmak
- meet the viewers
- izleyici ile buluşmak
- meet unexpectedly
- gökte ararken yerde bulmak
- meet up
- (Dilbilim) tesadüfen karşılaşmak
- meet up
- (Dilbilim) rastlaşmak
- meet with
- karşılaşmak
- meet with
- ile görüşmek
- meet with
- uğramak
- meet with a competent person
- adamına düşmek
- meet with a disaster
- felakete uğramak
- meet with difficulties
- güçlüklerle karşılaşmak
- meet with difficulties
- zorluklarla karşılaşmak
- meet with resistance
- direnişle karşılaşmak
- meet a demand
- talebi karşılamak
- meet one's Waterloo
- yolun sonuna gelmek
- meet one's end
- dünyasını değiştirmek
- meet one's match
- tam adamına çatmak
- meet operation
- karşılaşma işlemi
- meet sb halfway
- ortak bir çekitte anlaşmak
- meet sb's requirements
- -in gereksinimini karşılamak
- meet with
- karşılaş
Annen sana bir şey öğretmedi mi? Korkunç biriyle karşılaştığında cüzdanını koru ve kıçını!
-Didn't your mother teach you anything? When you meet with scary people always protect your wallet and your arsehole!
Öneriniz önemli dirençle karşılaşacaktır.
-Your proposal will meet with significant resistance.
- meet with
- görüşmek
Henry adlı biri seninle görüşmek istediğini söyledi.
-Someone named Henry said he wants to meet with you.
Onunla tekrar görüşmek istemiyorum.
-I don't wish to meet with him again.
- meet with
- ile karşılaşmak
- meet a deadline
- (deyim) Bir işi zamanında bitirmek, zamanında yetiştirmek
- meet a need
- Bir ihtiyacı karşılamak
- meet a target
- hedefi tutturmak
- meet deadlines
- (deyim) Bir işi zamanında bitirmek ,zamanında yetiştirmek
- meet demand
- talebi karşılamak
- meet eye
- göz karşılamak
- meet for
- için bir araya
- meet needs
- ihtiyaçlarını karşılamak
- meet on a common ground
- ortak müşterekte birleşmek
- meet someone for the first time
- biriyle ilk kez tanışmak
- meet someone halfway
- (deyim) Uzlaşmak, orta noktada buluşmak
- meet the challenge of
- Bir mücadele içine girmek
- meet the deadline
- Son teslim tarihine, son güne yetiştirmek
- meet the deadline
- (deyim) Bir işi zamanında bitirmek, zamanında yetiştirmek
- meet the needs
- ihtiyaçlarını karşılamak
- meet the objective
- Amacına ulaşmak, hedefine ulaşmak, maksatına ulaşmak
A building must serve the needs and purposes of the people who use it. If the building does this, then the architect has met the objective.
- meet the objectives
- Amacına ulaşmak, hedefine ulaşmak, maksatına ulaşmak
- meet the requirements of
- -in gerekli gördüğü şartlara uymak; -in gerekli gördüğü niteliklere sahip olmak
- meet the sales quota
- kotayı tutturmak
- meet to
- araya
- meet up
- (İnsanlar) buluşmak: "They suggested we meet up at Mustafa's."
- meet up
- (Yollar) birleşmek, buluşmak: "İf roads or paths meet up, they join at a particular place."
- meet up with
- ile karşılamak
- meet a need
- ihtiyacı karşılamak
- meet by chance
- rastgelmek
- meet by chance
- rastlamak
- meet half way
- uzlaşmak
- meet half way
- ortayı bulmak
- meet halfway
- (deyim) meet someone half-way ödün vermek,uyuşmak
- meet in council
- toplantı yapmak
- meet in council
- toplanmak
- meet match
- (deyim) meet one's match dengine ratslamak
- meet one's Waterloo
- {k} büyük yenilgiye uğramak
- meet one's doom
- kaderine boyun eğmek
- meet one's end
- sona ulaşmak
- meet one's match
- hakkından gelebilecek birine rastlamak
- meet one's waterloo
- yenilgiye uğramak
- meet the case
- gereğini yapmak
- meet the case
- şartlara uymak
- meet the deadline
- zamanında tamamlamak
- meet the deadline
- zamanında teslim etmek
- meet the demand
- talep karşılamak
- meet the requirements
- -in gerekli gördüğü şartlara uymak; -in gerekli gördüğü niteliklere sahip olmak
- meet the requirements
- gerekleri yerine getirmek
- meet with a repulse
- reddedilmek
- meet with a repulse
- geri çevrilmek
- meet with approval
- onaylanmak
- meet with approval
- onay almak
- meeting
- {i} oturum
- meeting
- (Askeri) MİTİNG, TOPLANTI
- meeting
- {i} birleşme
- meeting
- {i} karşılama
Onu karşılamak amacıyla oraya gittim.
-I went there for the purpose of meeting him.
Şirketimizin ilk önceliği, müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılamaktır.
-Our company's first priority is meeting our customers' needs.
- met
- karşılaşılan
- nice to meet you
- tanıştığımıza memnun oldum
- meeting
- bitişme
- met
- karşılaşılmış
- MET
- (Askeri) orta teçhizat taşıyıcısı; seyyar çevre timi (medium equipment transporter; mobile environmental team)
- cause to meet
- kavuşturmak
- happen to meet
- tesadüf etmek
- i'm glad to meet you
- tanıştığıma memnun oldum
- it's good to meet you
- tanıştığıma memnun oldum
- meeting
- uğrak
- meeting
- vuslat
- met
- (Meteoroloji) git
Ben Tokyo'ya gittiğim zaman ona rastladım.
-When I went to Tokyo, I met him.
Favori heavy metal gitaristin kim?
-Who's your favorite heavy metal guitarist?
- met
- buluşulmuş
- nice to meet you
- tanıştığıma memnun oldum
- nice to meet you, too
- ben de memnun oldum
- pleased to meet you
- tanıştığıma memnun oldum
- try to make ends meet
- geçim derdine düşmek
- fail to meet
- görüşeme
- make both ends meet
- idare etmek
- make ends meet
- kıt kanaat geçinmek
Kıt kanaat geçinmek için Tom eskisinden daha çok çalışmak zorunda.
-Tom has to work harder than he used to to make ends meet.
Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
-Tom and his wife both have to work to make ends meet.
- make ends meet
- geçinebilmek
- meeting
- karşılaşma
Karşılaşmamız oldukça raslantıydı.
-Our meeting was quite accidental.
O, atletizm karşılaşmasına katıldı.
-He took part in the athletic meeting.
- met
- tanışılmış
- set to meet
- birleştirmek için yerleştirilmiş
- Meetings
- toplk
- Meetings
- toplantılar
- adjective meet 3
- sıfat 3 cevap
- glad to meet you
- tanıştığımıza sevindim
- i'm pleased to meet you
- Ben oldum memnunum
- make both ends meet
- geliri gidere denkleştirmek
- make both ends meet
- ayağını yorganına göre uzatmak
- make ends meet
- Kıt kanaat geçinmek, ancak ihtiyaçları karşılayacak kadar paraya sahip olmak
- met
- karşıladı
İlgili Terimler
meet teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- met
- Kabarma: "Bir met zamanı gökyüzü kurşunla örtülü / Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi."- Y. K. Beyatlı. Çelik çomak oyununda kullanılan değnek parçası
- met
- Gelgit olayında denizin kabarması
- met
- Bu oyunda kullanılan, 10-15 cm uzunluğundaki değnek
- met
- Küçük değnek
- met
- Gel-git olaylarında denizin kabarması
- met
- Eskişehir'e özgü, çubuk biçiminde bir tür helva
- met
- Çelik çomak oyununda kullanılan değnek parçası
- met
- çelikçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad
- met
- Eskişehir'e özgü, çubuk biçiminde yapılan bir tür helva
İlgili Terimler
meet teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
- To French kiss someone
Örnek Cümle:
Would you meet her?.
- To play a match
Örnek Cümle:
England and Holland will meet in the final.
- An act of French kissing someone
- A gathering of riders, their horses and hounds for the purpose of foxhunting
- To be introduced to someone
Örnek Cümle:
pleased to meet you.
- To touch or hit something while moving
Örnek Cümle:
The right wing of the car met the column in the garage, leaving a dent.
- A sports competition, especially for athletics or swimming
- to gather for a formal discussion
Örnek Cümle:
I met with them several times.
- To come face to face with someone by arrangement
Örnek Cümle:
Shall we meet at 8 p.m in our favorite chatroom?.
- To come together in conflict
Örnek Cümle:
And therewythall they spurred their horsys, and mette togydirs so harde that Sir Epynogrys smote downe Sir Dynadan.
- the greatest lower bound, an operation between pairs of elements in a lattice, denoted by the symbol \and (mnemonic: half an M)
- A meeting
Örnek Cümle:
OK, let's arrange a meet with Tyler and ask him.
- To adjoin, be physically touching
Örnek Cümle:
The forest meets the sea along this part of the coast.
- To converge and finally touch or intersect
Örnek Cümle:
The two streets meet at a crossroad half a mile away.
- To come face to face with by accident; to encounter
Örnek Cümle:
Fancy meeting you here!.
- To satisfy; to comply with
Örnek Cümle:
The company agrees to meet the cost of any repairs.
- A meeting of two trains in opposite directions on a single track, when one is put into a siding to let the other cross. (Antonym: a pass.)
- suitable; right; proper
- fit, proper, suitable, becoming {a}
- to come together join, unite, face, find, encounter {v}
- meet by design; be present at the arrival of; "Can you meet me at the train station?"
- suitable
- To come together by mutual approach; esp
- To come together by mutual concessions; hence, to agree; to harmonize; to unite
- The greatest lower bound of two elements of a lattice
- undergo or suffer; "meet a violent death"; "suffer a terrible fate"
- A series of events held in one swimmers program
- If your eyes meet someone else's, you both look at each other at the same time. Nina's eyes met her sisters' across the table I found myself smiling back instinctively when our eyes met
- To perceive; to come to a knowledge of; to have personal acquaintance with; to experience; to suffer; as, the eye met a horrid sight; he met his fate
- being precisely fitting and right; "it is only meet that she should be seated first"
- To come into the presence of without contact; to come close to; to intercept; to come within the perception, influence, or recognition of; as, to meet a train at a junction; to meet carriages or persons in the street; to meet friends at a party; sweet sounds met the ear
- experience as a reaction; "My proposal met with much opposition
- gainly, suitable, proper (Old English) {s}
- fill or meet a want or need
- fill or meet a want or need meet by design; be present at the arrival of; "Can you meet me at the train station?"
-
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.